23 Eylül 2015 Çarşamba

Kimberley Freeman - Kor Adası Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kor AdasıYazar: Kimberley Freeman 
Sayfa Sayısı:480
Basım Yılı:2015

Arka Kapak:
Göz ardı ettiğiniz gerçekler er ya da geç çıkar karşınıza tamamlanmak için. Yüzleşin ki ruhunuz arınsın.

1891 yılının İngiltere'sinde Tilly Kirkland, rüya gibi bir evlilik yaptığını düşünürken kendini bir kâbusun tam ortasında bulur. Yaşadığı talihsizlikler onu Avustralya'ya, Kor Adası'nda bir malikâneye getirir. Burada bir yerel cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapacaktır. Aslında her günbatımında adeta bir kora dönüşen bu adaya hayatının cezasını çekmek için geldiğini anlayacaktır…

2012 yılında ünlü yazar Nina Jones, kafasını toparlamak ve yazmakta sıkıntı çektiği yeni hikâyesine odaklanmak için Avustralya'ya büyük büyükannesinden kalma malikâneye gelir. Ancak Starwater Malikânesi'nin duvarları, onun yıllardır sakladığı büyük sırrının kanıtlarıyla doludur. Keşfettiği her kanıt ise Nina'nın büyük bir gizemi çözmesini sağlayacaktır. 

Üçüncü kitabıyla hayranlarının kalbine bir kez daha kazınacak olan Kimberley Freeman'ın romanı Kor Adası, yarım kalan gerçeklerin sonsuza kadar saklı kalamayacağını ve ne olursa olsun kalbimizin sesine kulak vermemiz gerektiğini anlatıyor. 





         Sene 1891. Tilly Kirkland adında bir kadın. Terzi önünde tesadüfen karşılaştığı bir adama aşık oluyor. Jasper'a. Tilly zaten büyükbabasıyla yaşıyor ailesi yok. Büyükbabası da evlenmesini istediği için Jasper'la evleniyor. Tilly, Jasper'ı fazlasıyla seviyor. Jasper da Tilly'yi...
Derken hiçbir şeyin beklediği gibi olmadığını fark ediyor. Rüya gibi bir hayat beklerken kabusla karşılaşıyor. Jasper'ın beklediği gibi olmadığını fark ediyor. Binbir zorluk yaşıyor. Kocasının yaptıklarına göz yumuyor. Fedakarlıklar yapıyor. Hepsi bir hiç uğruna... Acılar üst üste geliyor. Öğrendiği gerçekler tokat gibi çarpıyor. Üstüne bir de yaşadığı talihsiz kaza var. Ve Tilly yaşadığı yeri tamamen terk ederek Kor Adası'na gidiyor. Eleanor Holt'un mürebbiyesi olarak yepyeni bir hayata başlıyor, Kor Adası'nın içindeki ateşi söndürmesini acısını hafifletmesini umarak. 

         Sene 2012. Ünlü bir yazar Nina Jones büyük büyükannesi Eleanor Holt'tan kalan Starwater malikanesine kafa dinlemeye gidiyor. Evin tadilata ihtiyacı var ve ev yenilenirken Nina da adada biraz kalmayı planlıyor. Yazması gereken yeni bir kitap, atlatması gereken bir ayrılık acısı, üstelik bir de evin duvarları arasında bulduğu günlük sayfaları var. Bu sayfaların sahibi ise Eleanor Holt. Ayrıca Joe var. Evin ufak tefek işlerini yapan, tamir eden sevilesi bir adam. 

         Eleanor ve Tilly'nin arkadaşlığına, sırlarına, mutluluklarına, hüzünlerine şahit oluyoruz. Aynı zamanda Nina'nın hayatının zorluklarını okuyoruz.

         Fakat hikayenin ana karakteri Tilly'ydi. Kadın olmak her zaman zor fakat Tilly o dönemlerde sığınağı, desteği olan büyükbabasını kaybedip tek başına ayakta kalmaya çalışan bir kadın. Mürebbiye olarak hayatına devam etmeye çalışıyor. Bir yandan da içindeki pişmanlık onu tüketiyor. Tilly'nin hikayesi bambaşkaydı. Uğradığını ihanetler, yaşadığı kalp kırıklıkları, geride bıraktıkları...

         Okurken o kadar değişik hisler içindeydim ki. Ah Jasper meğer tam bir pislikmişsin. 

         Kitap çok güzeldi zaten ben bu tarz okumaya bayılıyorum. Sarah Jio severlerin Kimberley Freeman'ı büyük keyifle okuyacağından eminim. Çevirisi çok güzeldi. 400 küsür sayfalık kitap fakat su gibi akıp gidiyor. Geçmişle günümüzü birbirine bağlayan bu roman bence okunmalı.  Bir süre yaşadığım boşluk hissinden kurtulamayacağım sanırım. 
Puanım :

22 Eylül 2015 Salı

Paula Weston - Sis Kitap Yorumu

Kitap Adı: SisYazar: Paula Weston 
 Orijinal Adı: Haze

 Seri Bilgisi: The Rephaim #2

 Sayfa Sayısı:376
 Basım Yılı:2015

Arka Kapak:
"Ama ya Jude'u bulamazsak?"

Sıcak nefesi tenime değiyordu. "Eğer hayattaysa, bulacağız." "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Ona inanmayı feci halde istiyordum ama Rafa'ydı bu. Varı yoğu aksiyon olup hiç planı olmayan adam.

Gülümsemesi yorgundu, imalı. Hatırlamadığım ortak geçmişimizin bir yansıması. "Çünkü ben vazgeçecek kadar zeki değilim, sen de nasıl vazgeçilir bilmiyorsun."

Gaby Winters'ın kâbusları artık sona ermişti. Ancak hâlâ bilmediği ve inanamadığı çok şey vardı. Eski hayatının büyük bir kısmını hâlâ hatırlayamıyordu. Bir zamanlar Refaimler'in, yani saniyeler içinde ülke değiştirebilen kanatsız yarı-meleklerin en iyi dövüşçülerinden biri olduğuna hâlâ inanmıyordu. Ve iblislerin var olduğuna... Ve Rafa'nın yanında kaldığına... Ama en önemlisi, ikiz kardeşi Jude'un hâlâ hayatta olduğuna bir türlü inanamıyordu.

Gaby'nin öğrenmesi gereken çok şey, yenmesi gereken daha çok düşman vardı. En önemlisi ise, tüm korkularına rağmen erkek kardeşini bulmalıydı. Macera daha yeni başlıyor, tehlikeli karanlık giderek yaklaşıyor...





          Yılın 80. kitabı olan Sis bitti. Tükendim resmen tükendim.           Gölgelerden hatırlarsınız geçmişinden ufak hatıralar dışında kim olduğunu bile bilmeyen Gaby, öldüğünü düşündüğü ikiz kardeşi Jude, Gaby'yi yazdığı hikayeden yola çıkarak bulan Rafa, Refaimler ve çok daha fazlası. İlk kitabın sonlarına doğru Rafa Jude'un yaşadığına dair düşüncelerinden bahsediyordu. İkinci kitabımızda da Jude'u arama çalışmalarına tam gaz devam ediyorlar. Rafa ile Gaby'nin arasındaki ilişki ise iyice karmaşık bir hal alıyor.          Ayrıca bir sürü yeni karakter ile tanışıyoruz. Mya da bunlardan biri. Kendisini hiç ama hiç sevmediğimi belirteyim -_- 


          Kitabın can alıcı noktası Refaimleri bile kaçamayacakları bir duruma sokan bir şeyin iblislerin eline geçmesiyle başlıyor. Refaim dünyası karışıyor. Güçler birleşiyor. Düşmanlar birlik oluyor.          Her şeyi anlarım ama o nasıl sondu?

          İlk kitaptan farklı olarak dili geçmiş zamanla yazılmış bu sayede kitaba adapte olmak kolaylaşmış. Daha bir güzeldi. 
          İlk kitaptaki heyecanın 3 kat fazlasını düşünün. İşte bu kitap öyleydi. Her sayfa bir aksiyon, bir koşturmaca, bir savaş... Zaten olayları çözmeye çalışmaktan beynim yandı o kadar karışık ki.
Çoğu melek kitabı arasından kolayca sıyrılıp dikkat çekecek bir kitap. Yine de sanki bir şeyler eksikti. Tatmin olamadım. Bağlanamadım yani. Niye böyle oldu anlamadım. Çok beğendim ama nasıl desem... Öyle işte. Yine de alın okuyun çünkü harikaydı. 3. kitap için sabırsızlıkla bekliyorum. Sonu iğrençti.
Sevgili yazarlar böyle sonlar yazıp da okuyucuları mağdur etmeyin. Biten her kitabın ardından yenisi gelene kadar yas tutmaktan bıktım. Size tavsiyem 3. çıkmadan okumayın.

''Aramızın karmaşık olduğunu biliyorum ama seni öylece bırakıp gidebileceğime inanıyor musun gerçekten?''
Bu kez bakışlarını kaçırmadı. ''Sen gerçekten gitmene izin vereceğime inanıyor musun?''

''Kız gibi çığlık atıyorsun.'' Rafa yatakta yanımda oturuyordu.
''Kızım ben.''
Çıplak bacaklarıma baktı. ''Fark ettim.''

Puanım : 

16 Eylül 2015 Çarşamba

Paula Weston - Gölgeler Kitap Yorumu


Kitap Adı: GölgelerYazar: Paula Weston 
 Orijinal Adı: Shadows

 Seri Bilgisi: The Rephaim #1

 Sayfa Sayısı:336
 Basım Yılı:2015


Arka Kapak:
Gaby Winters yaklaşık bir yıl önce ikiz kardeşi Jude'u bir trafik kazasında kaybetmişti. Kazadan sonra bedeni iyileşmişti ama acısı hâlâ ilk günkü gibi tazeydi ve kâbusları bitmiyordu: Her gece kâbuslarında iblislerle ve cehennemin diğer yaratıklarıyla savaşıyordu.

Ve sonra karşısına Rafa çıktı. Rafa, sadece kâbuslarında sık sık gördüğü çocuk değildi, aynı zamanda ikiz kardeşi Jude'la da bir geçmişleri olduğunu iddia ediyordu. Gaby, hayatı ve kendi hakkında bildiğini düşündüğü gerçeklerin sadece birer yalan olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı ve bulması gereken gerçekler kâbuslarındaki gölgelerde gizliydiler. Rafa kimdi? Refaimler kimlerdi? Ve en önemlisi Gaby kime güvenebilirdi?



          Herkese merhabaa.Gölgeler bitti.          Gaby ikiz kardeşi Jude'u trafik kazasında kaybetmiş ve bu acıyı hala ilk günkü tazeliğiyle yaşıyor. Ayrıca her gece gördüğü kabuslar var, tanımadığı bir çocukla birlikte iblislerle savaştığı kanın ve vahşetin olduğu kabuslar. Rüyalarındaki çocuğa Matt adını vermiş. Gaby bu kabusları paylaşma isteğiyle hikaye olarak bir bloga yüklüyor.




          Gaby kazadan sonraki hayatındaki tek arkadaşı olan Maggie ile birlikte barda otururken kabuslarındaki çocuğu karşısında buluyor, Rafa'yı. Daha da ilginç olanı çocuk Gaby'yi tanıdığını ve Jude'un en yakın arkadaşı olduğunu söylüyor. 
Gaby'yi internete yüklediği hikaye sayesinde bulduğunu, ölmüş olması gerektiğini ve daha fazla kişinin Gaby'nin peşine düşeceğini söylüyor. 
Fakat Gaby Rafa'yı hatırlamadığını söylüyor. 
Rafa'nın yaşadığı yıkım... Tam en yakın arkadaşımın öldü sanılan ikizini buldum, ona neler olduğunu çözebilirim derken bir bakıyor Gaby bırakın olayları, Rafa'yı, kendisinin kim oldugunu bile bilmiyor.  
Bu işte bir terslik olduğunu fark ediyorlar. Gaby aslında hatırladığı kişi değil. Hafızasıyla oynanmış, hatıraları çalınmış. Bildiği hayatının yalan olduğunu anlıyor. Normal bir insan olmadığını öğreniyor.

          Ayrıca öldüğü sanılan Gaby'nin Refaim'ler dünyasında yarattığı şoku düşünün. Peki Refaim'ler kim mi? Düşmüş meleklerin soyundan gelen Nefilim'ler kendilerine Refaim diyorlar,  liderleri olan Düşmüş Melek Nathaniel ile birlikte Tapınak adı verilen bir yerde yaşıyorlar. Refaimler ile Nefilimlerin farkını da kitapta öğreniyorsunuz zaten.

          Gaby öğrendiği bu gerçeklerle nasıl başa çıkacak? Hafızasını nasıl geri kazanacak? Rafa güvenilir mi? Daha da önemlisi kim neden Gaby'nin hafızasını sildi? 

          Melek temalı kitaplar benim için her zaman çok özeldir. Hush Hush okuduğumdan beri -ki 5-6 yıl oldu- en sevdiğim konudur ve her yazar bu konuyu güzel işleyemez. Hayal kırıklığına uğrarım diye korktum açıkcası. Meleğin Düşüşü'nü de okuduktan sonra üstüne daha iyisi gelemez dedim orda da Raffe hayatimın aşkıydı *-*. Fakat türü bakımından en iyisi olmasa da Gölgeler de beklentimi baya karşıladı. Çok sürükleyiciydi tek oturuşta bitecek kitaplardandı. Karakter bakımından, olay örgüsü yönünden zengindi. Rafa'yı çok sevdim. Beğenmeseydim bile sırf Rafa için okurdum seriyi. Gaby de çok tatlıydı. Güçlü ve sağlam bir karakterdi. Yalnız şimdiki zamanla yazıldığı için kitaba alışmak biraz zaman alıyor. Alıştıktan sonra da kopamıyorsunuz.
 Hiç ara vermeden 2. kitabı okumaya gidiyorum bekle beni Rafa ^^

''Neden bana Matt adını verdin?'' diye soruyor.
''O zaman iyi bir fikir gibi gelmişti. Şimdi seni tanıyınca o karaktere Pislik desem daha uygun olurmuş.''
Kahkaha atıyor kanepe sarsılıyor. ''Cidden, Gabe, bu kadar eğlenceli biri olabildiğini unutmuştum.''


Puanım:

15 Eylül 2015 Salı

Wendy Higgins - Tatlı Şeytan Kitap Yorumu



Kitap Adı: Tatlı Şeytan Yazar: Wendy Higgins
Orijinal Adı: Sweet Evil
Seri Bilgisi: The Sweet Trilogy #1
Sayfa Sayısı:536
Basım Yılı:2014


Arka Kapak:
ZEVK, GÜNAHIN TUZAĞIDIR…


On altı yaşındaki, lise öğrencisi Anna Whitt yaşıtlarından biraz farklı bir genç kızdır. Anna, renkler vasıtasıyla insanların duygularını görür, hatta isterse hisseder. Kilometrelerce ötedeki sesleri duyar, kokuları alır. Anna, farklı olduğunu bilir ama "ne" olduğuna dair en ufak bir fikri yoktur. Ta ki gizemli yakışıklı Kaidan Rowe ile tanışana dek. Kaidan, onun da kendisi gibi, iblis soyundan gelen bir Nefil olduğunu açıklayınca Anna'nın önünde karanlık bir dünyanın kapıları aralanır. Kaidan’ın büyüsüne kapılıp bu dünyaya adımını attığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hayatı boyunca "iyi bir kız" olan Anna, ya diğer Nefiller gibi iblislere boyun eğip kötülüğe hizmet edecek ya da kaderini baştan yazacaktır…


              Tatlı şeytan yorumumu sonunda girebildim.

              Anna 16 yaşında, masum saf kızlardan. Liseye gidiyor ve hiç öpüşmemiş falan filan. Anna'nın bir farklılığı var. Etrafındaki insanların duygularını auralarındaki renklerinden anlayabiliyor. Çok uzaktaki sesleri duyup kokuları alabiliyor. Uzaktaki ufak şeyleri bile görebiliyor. Duyuları çok kuvvetli. Bunun sebebi de yarı melek yarı iblis olması. Fakat Anna bundan habersiz.



              En yakın arkadaşı Jay, Kaidan'ın grubunun çok büyük hayranı ve grup seslendirsin diye şarkı bile yazmış. İşte bir gün grubun konseri oluyor ve Anna ile Jay birlikte gidiyorlar. Eğleniyorlar, şarkılara eşlik ediyorlar. Derken grubun davulcusu Kaidan kafasını çeviriyor ve Anna ile göz göze geliyorlar. Kızımız çok etkileniyor. Jay'le birlikte kulise geçtiklerinde ise Kaidan'la ufak bir sohbet geçiyor aralarında. 


              Bundan sonra Anna'nın hayatı tamamıyla değişecektir. Nefiller, iblisler, Dükler, fısıldayan ruhlar hayatının bir parçası olacaktır.
              Nefiller, Düklerin çocukları ve her Dük'ün farklı bir özelliği var. Şehvet Dükü, Öfke Dükü vb. Ve nefiller de babalarının özelliklerini miras almışlar. Kendilerine verilen görevleri yerine getirmek yani çalışmak zorundalar. İnsanları kötülüğe yöneltmeleri gerekiyor.
              Ben kitabı tamamıyla vakit kaybı olarak gördüm. Okumasam da olurmuş. Hatta keşke okumasaydım. Bir kere konusunu hiç beğenmedim. Tamam çok akıcıydı nasıl bittiğini fark etmedim ama hiç tat alamadım kitaptan. 
Kitabın yazılış amacını anlamadım zaten. Hani bir kitapta giriş gelişme sonuç olur ya ilk kitabın tamamı giriş kısmıydı. Karakterlerle tanışma, özelliklerini keşfetme gibisinden. Bir kere Anna kadar salak, saf, gerizekalı kız görmedim. Yazar masum kız yaratayım derken rezalet bir şey çıkarmış ortaya. Kaidan kötü çocuk olsun istenmiş dengesiz, değişik bir şey olmuş. Karakterlere ısınamadım. Kitaba ısınamadım. Beğeneni fazla olan bir seri gerçi ben buna anlam veremedim fakat benim için hayal kırıklığı oldu. 2. kitabı elimde olmasa kesinlikle devam etmezdim. Asla ve asla tavsiye etmiyorum.


Puanım:

9 Eylül 2015 Çarşamba

Natasha Boyd - Aşka Var Mısın? - Sonsuza Kadar Kitap Yorumu

Kitap Adı: Aşka Var Mısın?Yazar: Natasha Boyd
Orijinal Adı: Eversea
Seri Bilgisi: Eversea#1
Sayfa Sayısı:368
Basım Yılı:2014



Arka Kapak:


"Eğer geleceğimde olacağını bilseydim, tamamen farklı bir yaşam seçerdim." ?

...kokusunu derin derin içime çektim. Sonra ağzımı kulağına yaklaştırdım. "Eğer farklı bir yaşam seçseydin, beni hiçbir zaman bulamazdın."

Sorumlulukları ve kendine olan güvensizliğiyle boğuşan, güneyli bir genç kız... ?Her şeyini kaybedebileceği son skandalından kaçan, Hollywood'un en gözde megastarı...?Onları sonsuza dek değiştirecek, tesadüfi bir karşılaşma, imkânsız bir birliktelik ve masalsı bir aşk hikâyesi...



Kitap Adı: Sonsuza Kadar

Yazar: Natasha Boyd
Orijinal Adı: Forever Jack
Seri Bilgisi: Eversea #2
Sayfa Sayısı:384
Basım Yılı:2015















            İki kitaplık seriyi tek tek değil de birlikte yorumlamak istedim.


            Aşka Var Mısın? ve Sonsuza Kadar çok tatlı bir aşkın hikayesi. Keri Ann Butler, Butler Cove kasabasında yaşayan, ailesini bir kazada kaybetmiş, garsonluk yapan kendi halinde, hayatındaki hedefleri bir kenara koymuş ve  önceliği ağabeyinin isteklerine vermiş bir kız.

Jack Eversea ise yakışıklılığı ve rol aldığı filmler ile kendinden bolca söz ettiren dünyaca ünlü bir aktör.

            Bir gün Keri Ann'in çalıştığı restauranta kapüşonlu, gizemli bir adam gelir ve verdiği siparişi almadan kalkar. Keri Ann dışarıdaki masaları düzeltirken gizemli beyi görür ve korkar. Tam o sırada adam şapkasını çıkartır ve bilin bakalım kimmiş? Tabi ki Jack Eversea. Bu arada Keri Ann'in en yakın arkadaşı olan Jazz, Jack Eversea'nın çok büyük hayranı.


            Peki Jack'in ufacık bir sahil kasabasında ne işi var? Yaşadığı sıkıntıları bir süreliğine askıya alıp kafa dinlemek istemiş. Jack kendini Keri Ann'e ifşa ettikten sonra da ondan ufak bir iyilik istiyor. Market alışverişlerini yapmasını. Kendisinin dışarı adım atıp tanınmaması mümkün değil. Güney Carolina'lı Keri Ann ve meşhur Jack Eversea'nin masalsı hikayesi bu şekilde başlıyor. Keri Ann'in Jack'in cazibesine kapılmaması mümkün değil. Fakat Jack'in geride bıraktığı hayatı ve sözleşmeli bir sevgilisi var ve her ne kadar Keri Ann ile birlikte güzel vakit geçirse de geri dönmek zorunda.


            İlk kitabı Haziran'da okumuştum ve abartmıyorum 20 gün falan süründü elimde. Aslında çok akıcı ve güzeldi ama denize girip güneşlenmek daha çekici gelmişti. Kitabı okuma sürem uzun olduğu için pek tat alamamıştım. Kitap kim vurduya gitti yani. Fakat ikinci kitabı 1 günde bitirdim ve beğendim.

            Jack Eversea herkesin sahip olmak isteyeceği bir erkek. Keri Ann güçlü ve kararlı bir karakter. Kendi kararlarına öncelik vermesi ve yakışıklı erkeğin büyüsüne kapılıp her şeyi boşveren tiplerden olmaması en sevdiğim özelliklerindendi.

  
            Kitaplar çok akıcı, kapakları ve ayraçları zaten ayrı bir güzel. Mutlaka alın diyemem ama ucuza bulursanız alın. Elinizde varsa da okuyun. Jack ve Keri Ann'in hikayesini sanki ben yaşamışım gibi hissettim. Kitaplarda aşkı hissediyorsunuz fakat öyle insanı kusturan cinsten değildi. Hoştu. İyi hissettirdi.


''O kadar uzun süre sessiz kaldı ki bir an cevap vermeyeceğini sandım. Gözlerini gözlerime dikti. 'Gerçek şu... Haklısın. Senden istediğim şey adil değil. Ben seni istiyorum.' ''



''Elini elimin üzerinden çekip benim kalbime bastırdı. 'Eğer geleceğimde olacağını bilseydim tamamen farklı bir yaşam seçerdim.' ''




Aşka Var Mısın? Puanım:


Sonsuza Kadar Puanım:



Kass Morgan - The 100 Kitap Yorumu

Kitap Adı: The 100Yazar: Kass Morgan
Orijinal Adı: The 100
Seri Bilgisi: The 100 #1
Sayfa Sayısı:300
Basım Yılı:2014


Arka Kapak:
Onlar Yalancı, Onlar Hırsız, Onlar Asi, Onlar Kahraman Onlar İnsanlığın Kaderini Belirleyecek 100 Genç...

Yaşanan nükleer felaket dünyanın sonunu getirmiş, bu büyük felaketten sağ kurtulan insanlar 300 yıl boyunca Dünya'nın yörüngesindeki bir uzay gemisinde varlıklarını sürdürmüştür. Tükenmeye yüz tutan kaynaklarla koloniyi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler, nüfusu kontrol altında tutmak için en sert tedbirleri almakta, hafif suçlar için bile idam cezası uygulanmaktadır. Öyle ki çocuk suçlular on sekiz yaşına geldiklerinde idam edilmektedir. Ama ölümlerini bekleyen bu gençlerin artık çok önemli bir görevi vardır. Gözden çıkarılmış genç suçlulardan oluşan 100 kişilik bir ekip, geçen zaman içinde yerleşime hazır hale gelip gelmediğini test etmek için Dünya'ya gönderilecektir. Koloninin geleceği, onların elindedir. 

100 ekibi farklılıklarını, geçmiş hesaplaşmalarını bir kenara bırakıp birleşmeli ve bilinmezlerle dolu Dünya'da hayatta kalmaya çalışmalıdır. Ama ihanetler, sırlar, henüz bitmemiş ve yeni başlayan aşklar gün yüzüne çıktıkça bir arada kalmaları gittikçe zorlaşacaktır.




            The 100 hakkında duyduğum olumsuz yorumlarla birazcık ön yargı oluşturmuştu bende. 3. kitap da çıkmadan okuyayım demiştim. İyi ki öyle yapmışım. BA-YIL-DIM.             Konusuna gelirsek Dünya'da yaşanan savaşta nükleer bombalardan sonra her yer radyasyondan mahvolmuş. Kaçabilen insanlar da 300 yıldır Dünya'nın yörüngesindeki  Phoenix, Arkadya ve Walden adı verilen gemilerden oluşan büyük bir gemide yaşıyorlar ve bu gemiler birbirlerine gökköprüsü ile bağlı. Geminin de bir kapasitesi var tabi ve oksijenleri kısıtlı. Buna çözüm olarak da suç işleyenleri, 18 yaşından büyükse idam ediyorlar, küçükse de 18 yaşına gelene kadar hapiste tutup 18'inde son kez duruşmaya çıkarıyorlar tabi affedilen olmuyor sonuçta gemide insan nufüsü zaten fazla. Nefes alsan bile suç sayılıyor tamam abarttım ama mesela kardeş yasak. Her aile tek çocuk sahibi olabiliyor. Hamile kalan kadınları da öldürüyorlar. Gemide yaşanan teknik sorunlar falan filan insanlarda Dünya'ya geri dönme isteği uyandırıyor fakat üzerinde yaşamak güvenli mi, radyasyon seviyesi zararsız mı diye merak ediyorlar ve buna da bir çözüm buluyorlar. Hapisteki 18 yaşından küçük 100 mahkumu denek olarak Dünya'ya göndermek.


            Gemide yaşam oldukça zor. Arkadya, Walden ve Phoenix arasında sınıf farkı var.  
Kitabımız 4 karakterin bakış açısından 3. tekil şahıs olarak anlatılıyor. İlk başlarda biraz zorlandım. Clarke ve Glass kız olanlar, Bellamy ve Wells erkek olanlar -olur da karıştırırsanız diye belirteyim-. 

            Ben en çok Glass ve Luke bölümlerini beğendim. Favori çiftim oldular. Çok tatlılardı ya. Çocuklar Dünya'ya indikten sonra aralarında yaşanan gerginlikler oldu sonuçta hepsi suçlu kişiler ve hangisine güvenebilirsin ki? 
            Kitabı çok fazla sevdim. Dizisini izlememiştim spoi yerim diye ama 3. kitabı da okuduktan sonra diziye başlamayı düşünüyorum. Sayfa kalitesi, kapağı falan çok güzeldi fakat yayınevinin ilk kitabı olduğundan dolayı sanırım mıknatısı iyi yapıştıramamışlar çıktı yani -_- Kitabı şiddetle öneriyorum normalde böyle uzayda yaşayan insanımsı kitapları sevmem fakat The 100 kendini sevdirdi.


''Burada senin o güzel sırtını iltihaplı çıbanlarla doldurabilecek zehirli bitkiler var.''
Bellamy omuz silkti. ''Kim bilir,  belki de hoşuna gider,  doktor kız. Şansımı deneyeceğim.''

''Hadi, '' dedi Glass,  ''gerçekten,  burada olmamalısın.''
Luke durdu ve onu kendine doğru çekti. ''Sen neredeysen ben de orada olmalıyım.''
Glass,  nazikçe ''Bu çok riskli, '' dedi yüzünü Luke'unkine yaklaştırarak.
Luke sırıttı. ''O zaman bu zahmete değdiğinden emin olmalıyız.''




Puanım:



2 Eylül 2015 Çarşamba

Fatma Erdek - Gece İle Şafak Kitap Yorumu



Kitap Adı: Gece İle Şafak
Yazar: Fatma Erdek
Sayfa Sayısı:523
Basım Yılı:2015


Arka Kapak:Karanlıkta bile gören gözdü yürek. Bir kez bağlandığında, iz sürüyordu. Onlar sevgiyi de, acıyı da birlikte yaşamışlardı. Büyüklerin dünyasında kötülüğün kurbanı olmuş, kaderin savurduğu farklı yönlerde kaybolmuşlardı.

Yıllar geçmiş, yaşamlar değişmiş, dile getirilemeyen acılar karanlıklarda hapsolmuştu. Ancak bir gerçek vardı ki; aynı ateşte yanan yürekler, biraz örselenmiş, biraz olgunlaşmış olsa da, birbirini tanıyordu.

Fakat hayat bu kez onlara farklı roller çizmişti. Gece, intikam ateşiyle yanan bir kadın… Şafak, sevdiği kadını korumak için kendinden vazgeçmeye hazır bir erkek… Gerçeği ararken, aşkın ve tutkunun esiri olan iki yürek…


Bir yanda dar, çıkmaz sokaklar, birbirine yaslanmış



 

gecekondular, benzer yazgılar, yüzler, insanlar… 

Diğer yanda karanlığa sahte ışıklar yakan sazlı sözlü mekânlar, suçlar, suçlular, hem sefil, hem de göz alıcı hayatlar…

Tehlikenin koynunda, sırlarla çevrili derin bir AŞK hikâyesi okumaya hazır mısınız?



             Gece ile Şafak. Alana kadar akla karayı seçtim. Her girdiğim kitapçıda kitaba sarılıp okşadım arkadaşlarım bakıyordu bu kız deli mi diye ama ne yapayım ismi bile al beni diye bağıran bir kitap üstelik de ciltli. 1 gecede bitirdiğim kitaplar arasına girdi.

             Gece, kulüplerde assolistlik yapan güzeller güzeli bir kız. Etrafındakiler ona hayran. Bakan dönüp bir daha bakıyor. Güzelliğiyle herkesi büyülüyor. Ayhan Çakır'la yaptığı iş görüşmesi üzerine Çakır'ın en gözde kulübü ÇakırKeyif'te şarkı söylemeye başlıyor.  Şafak ise Gece'nin çalıştığı kulüpte Çakır'ın en güvendiği insanlardan, Gece'nin de güvenliği için korumalığını yapıyor. Her an yan yanalar yani. Ayrıca evleri de aynı apartmanda. Bu da kaçınılmaz bir yakınlaşmayı beraberinde getiriyor.






             Gece, intikam hırsıyla kavrulmuş, yıllarca içinde taşıdığı yara hala taze. Sırf bu uğurda kendi benliğini bir kenara koyup bambaşka biri olmuş. Aklında tek bir isim var. Tuncay Demirhanlı. Peşine düştüğü kişiyi bulmaya, kendi yarasını kanatmaya, sırları açığa çıkarmakta kararlı. Şafak zaten kapalı kutu.

             Kitapta bir günümüz bir geçmiş yıllar anlatılıyor. Geçmişte yaşayan mutlu bir aile. Leyla, Hikmet, Ceylan, Reyyan, Karaca. Her zorluğa göğüs germişler yine de bozulmamış mutlulukları. Ta ki o acı olaya kadar. Mahur ve oğlu Toprak ise yan komşuları. Mahur'un kocasını kaybetmesiyle hayatları ters yüz olan bir aile. Durumlarına ne kadar üzüldüğümü de anlatamam. Mahur'un çektiğini kimse çekmemiştir.

             Toprak ve Karaca ise o umutsuz günler arasında birbirine sıkıca sarılmış destek olmuş ufacık bedenlerine rağmen kocaman yüreğe sahip iki çocuk.

             İki olayın bağlantısı kitabın sonunda açığa kavuşuyor. Zaten ortalara doğru geldiğinizde durumu kavramış oluyorsunuz. Kitap felaket akıcıydı. Sanki 30 sayfa okumuşum gibi gelirken bitiverdi. Çok sevdim çok. Fatma Erdek'in okuduğum ilk romanıydı ve son olmayacak. Yalnız beni rahatsız eden bir konu vardı. Gece'yi gören bütün erkeklerin dibi düşüyordu, geneli de ona aşık oluyordu. Çok fazla mükemmel bir karakter olmuş tipi, fiziği, sesi, zekası... Ayrıca özgüveni de çok fazlaydı. Bu kadar kusursuz olmasaydı çok daha güzel olurdu bence.

             Son cümleden kaynaklı yüzümde oluşan gülümseme eşliğinde kapattım kitabı.



''Aklını kaçırıyordu Şafak. Bir çeşit esaretti bu. Fakat ne kelepçe vardı bileklerinde ne de etraflarını çevreleyen kilitli dört duvar. Yalnızca o meneviş gözler...''

''Hangi dünyada olursa olsun, emirler insanın elini, kolunu, dilini ve gözünü bağlıyordu. Çoğu zaman da vicdanının önüne bir duvar örüyordu. Ancak sadece kalbine hükmedemiyordu insan. Hiçbir emir, aşka engel olamıyordu.''


Puanım: