25 Haziran 2015 Perşembe

KABT #4 James Frey - Endgame Kitap Yorumu


Kitap Adı: Endgame Çağrı
Yazar: James Frey
Orijinal Adı: Endgame The Calling
Seri Bilgisi: Endgame #1
Sayfa Sayısı:552
Basım Yılı:2014


Arka Kapak:
Dünya. Şimdi. Bugün. Yarın. Endgame gerçek ve endgame başladı. Gelecek belirsiz. Her şey olacağına varacak.

On iki Oyuncu. Bedenen gençler ama kadim bir geçmişten geliyorlar. Binlerce yıl önce yaratıldılar ve seçildiler. O günden beri hazırlanıyorlar. Doğaüstü değiller. Ne uçabilir ne de kurşunu altına çevirebilirler. Ölüm geldiğinde onların da yapacak bir şeyleri yok. Onlar için de, hepimiz için de. Onlar Dünya'nın mirasçıları ve Büyük Kurtuluş Bulmacası'nı çözmeliler. Biri yapmalı yoksa hepimiz yok oluruz.

Kitabı oku. İpuçlarını bul. Bulmacayı çöz. Kazanan sadece bir kişi olacak. Endgame gerçek. Endgame başladı. .

On iki bin yıl önce geldiler. İnsanlığı yaratıp kurallar koydular. Altına ihtiyaçları vardı ve onlar için ilk medeniyetleri inşa ettiler. İstedikleri şeyi aldıklarında gittiler. Fakat gitmeden önce, bir gün tekrar geri geleceklerini, o gün bir oyun oynanacağını söylediler. Bu oyun geleceğimizi belirleyecekti. Bu Endgame.

On binlerce yıl soylar gizli kaldı. İnsanlığın ilk on iki soyu. Her soyun hazırlanması gereken bir oyuncusu var. Kuşaktan kuşağa eğitildiler. Silah, diller, tarih, taktik, kılık değiştirme, suikast üzerinde uzmanlaştılar. Oyuncular birlikteyken her şeydi: güçlü, nazik, acımasız, sadık, zeki, aptal, çirkin, arzulu, adi, dönek, güzel, hesapçı, tembel,hayat dolu, zayıf. İyi ve kötüler. Hepimiz gibi. Bu Endgame.

Oyun başladığında oyuncular üç anahtarı bulmalı. Bu anahtarlar dünyanın bir yerinde saklı. Anahtarı ilk bulan oyunu kazanır. Endgame: Çağrı birinci anahtarla ilgili. Çağrı aynı zamanda bir bulmaca. Bulmacayı ilk çözen 500.000 $ değerinde altınla ödüllendirilecek.

Oyna. Hayatta kal. Bulmacayı çöz. Tüm dünya. Endgame başladı. 


Herkese merhaba ^^

          Endgame yeni bitti zaten tur kitabıydı. Kitap her bir medeniyetten gelen 12 oyuncunun Çağrı'yı almasıyla başlıyor. Bulundukları yere düşen göktaşı sayesinde Endgame'in başladığını anlıyorlar. Amaç son kalan oyuncu olmak. Kazanan Oyuncu'nun medeniyeti hayatta kalma şansını elde ediyor. Kazanmak içinse rakiplerinden önce 3 Anahtarı bulmak zorundalar. İlk kitap ilk anahtarla ilgiliydi.
                    Anlayacağınız bu bir ölüm kalım savaşı. İyi olan kazanıyor ama bu Oyuncu'ların hepsi iyi. Çünkü çok uzun zamandır hepsi Endgame için hazırlanıyor, hepsi eğitimli. Hangi karakteri daha çok sevdim hiç bilmiyorum aslında hiçbirini sevemedim sanki. Yakın hissedemedim. Çok fazla karakter vardı. Bölümler kısa kısaydı 3-5 sayfa anlatıp diğer karaktere geçiyordu bu iyiydi en azından sürekli aynı karaktere odaklanıp diğerlerini unutmadık.
                    Konusu çok güzeldi fakat sıkıldım. Okurken o heyecanı pek hissedemedim. Tamam aksiyon eksik değildi, dövüşler, fedakarlıklar, kaybetme korkusu.. Fakat beni içine çekmedi.
 Yine de yazarların hakkını yememek lazım. Kitabın çok derin araştırmalar sonucu yazılmış olduğu belli. Mekanlar, detaylar çok gerçekçiydi. Sanırım ben kitaba önyargıyla başladığım için sevemedim, eğer hiçbir beklentim olmadan başlasaydım seveceğimden eminim. Şans verin derim çünkü gerçekten kurgusu harika. Açlık oyunlarına benzetilebilir belki ama ikisi farklı kulvarlarda yer alıyor. 

Puanım:

17 Haziran 2015 Çarşamba

Gayle Forman - Sadece Bir Gün Kitap Yorumu


Kitap Adı: Sadece Bir Gün
Yazar: Gayle Forman
Orijinal Adı: Just One Day
Seri Bilgisi: Just One Day #1
Sayfa Sayısı:416
Basım Yılı:2014
Yayınevi: Pegasus Yayınları

Arka Kapak:
Bazen bulunmak için kaybolmak gerekir
Allyson Healey'nin hayatı da tıpkı bavulu gibidir; hazır, planlı, düzenli. Lise mezuniyetinden sonra çıktığı üç haftalık Avrupa turunun son gününde Willem'le tanışır. Özgür ruhlu, gezgin bir aktör olan Willem, Allyson'dan çok farklı bir hayat sürmektedir ve ondan planlarını iptal edip kendisiyle birlikte Paris'e gelmesini teklif ettiğinde Allyson bu teklife karşı koyamaz. Böylece tehlike, romantizm ve özgürlükle geçecek bir gün başlar: Allyson'ın hayatını tamamen değiştirecek yirmi dört saat.

Aşk, kalp kırıklıkları, yolculuk, kendini bulma ve hayatın karşımıza çıkardığı tesadüfler üzerine kurulu Sadece Bir Gün, bazen hiç beklenmedik anda açılan bir kapının hayatımızı değiştirdiğini ve aradığımız kişilerin aslında çok yakınımızda olduğunu gösteriyor...


          Eğer yaşarsam ve sen gittiğinde kitapları sayesinde tanıdığım yazarın yeni bir kitabı olduğunu görmüştüm ve kapağı inanılmaz derecede hoşuma gitmişti dedim ki bu kitap benim olmalı ve hemen doğum günümde aldırdım :D İyi ki de öyle yapmışım.
          Allyson liseden yeni mezun olmuş, ailesini hayal kırıklığına uğratmamaya çalışan, düzenli, planlı bir kız. Ailesi tarafından en yakın arkadaşıyla Avrupa turuna gönderiliyor. Ama aslında bu geziye hiç hevesli değil. Benim de hayalim böyle bir tura çıkıp her yeri gezmek, değişik tatları denemek. Neyse bir gün grupcak gece tiyatro izlemeye niyetlenirlerken Allyson ve en yakın arkadaşı Melanie gezgin bir tiyatro ekibiyle karşılaşıyorlar ve onların tiyatrosunu izlemeye karar veriyorlar.

          Willem işte o sırada karşımıza çıkıyor. kendisi bir aktör. Uzun boylu, sarışın, koyu renk gözlü ve Hollandalı. 

           Gösterdi bittiğinde herkes dağılıyor ve ertesi gün Allyson ve Melanie eve dönüş için trene biniyorlar. Ama tesadüf ya Willem de aynı trene biniyor. 

          Allyson kahvaltı yaparken Willem de yanına oturuyor ve kahvaltı yapıyorlar.

"... Ben genelde sadece samimi olduğum insanlarla kahvaltı yaparım." -Willem

          Willem Allyson'ı Louise Brooksa benzettiği için ona Lulu adını takıyor. Derken laf lafı açıyor ve Allyson tur kapsamında olan ama iptal edildiği için Paris'i göremediğini ve üzüldüğünü falan anlatıyor. Willem de diyor ki ''Neden bugün Paris'e gitmiyoruz?'' Bir bakmış ki Willem'la birlikte Paris'te. Çılgınca bir gün geçirirler gezerler, yemek yerler, eğlenirler. Tabi bu sırada Willem en az 3 kızla birlikte takılır. Bunlardan biri de Celine adında eskiden aşık olduğu kızdır. Muhteşem bir gece geçirdikten sonra sabah Willem aniden kaybolur. Allyson yaşadığı panikle eve döner ve üniversiteye başlar. Notları iğrençtir, kendini dışarıdan soyutlamıştır, kalbi kırıktır. Shakespeare sınıfında tanıştığı arkadaşı Dee'nin de desteğiyle Willemi aramaya karar verir. Ama soyadını bile bilmediğin birini nasıl bulabilirsin ki? Para biriktirip Paris'e gitmek için işe girer. En sonunda Paris'tedir. Tabi ki ilk gittiği yer Celine'in çalıştığı bardır. Willem hakkında ipuçları toplar. Birlikte gezdikleri yerleri tekrar gezer. Tanıştığı bir grup insan da Allyson'a yardım eder. Wren adındaki kızın yardımları çok büyüktür. 

          Hakkında çok çok az şey bilse de Allyson Willem'i bulmakta kararlıdır ve onu bu kararından hiçbir şey döndüremez. 

          Allyson'ın planlı yaşamı, Willem'in olayları akışına bırakışı. Birbirini hiç tanımayan ve birbirine bu kadar zıt iki insanın aniden çıktığı bu masalsı yolculuk sizi de peşinde sürüklüyor. 

          Gerçek hayatta olabilecek olayları işleyen romanlar beni her zaman etkilemiştir. Aynısı 'Sadece Bir Gün' için de geçerli. O kadar sıcak ve samimi bir kitaptı ki. Elimden bırakamadım. Allyson'la birlikte Paris'i gezdim, Willem'le birlikte tiyatro oyunculuğu yaptım resmen kitabın bir parçası gibi hissetmeye başladım. Yalnız arada baya uzun bir bölüm olan Allyson'ın üniversite hayatı anlatılırken sıkıldığımı hissettim gereksiz yere uzatılmıştı bence bu yüzden 1 puan kırsam çok acımasız olmam sanırım. Siz de distopyaların, fantastik kitapların yorucu dünyasından sıkılıp rahatlamaya ihtiyaç duyuyorsanız mutlaka okuyun. Kitabı okurken içim kıpır kıpırdı.
          Yaşadığınız günleri düşünün ve sizin için önemsiz, birbirinin aynı gibi olan sadece bir günün hayatınızı bambaşka bir yöne sürüklediğini, kendinizin hiç bilmediğiniz taraflarını keşfettiğinizi düşünün. Çünkü kitapta bunları yaşıyorsunuz.
          Kitabın sonu o kadar güzel bitti ki elimin altında ikinci kitap olduğuna şükrettim. Tesadüflerin hayatımıza nasıl yön verebileceğinin, bir gün içinde nelerin değişebileceğinin farkında bile değiliz ve bu kitap bize bunları gösteriyor. 

"Bir gün içinde doğardık. Bir gün içinde ölürdük. Bir gün içinde değişebilirdik. Ve bir gün içinde aşık olabilirdik. Bir gün içinde her şey olabilirdi." 
''Kıyafetlerim ve seyahat sırasında aldığım bütün hediyeler o bavuldaydı. Ama bu umrumda bile değildi. Ben Paris'te çok daha değerli bir şeyi yitirmiştim.''

  Puanım:

12 Haziran 2015 Cuma

Marie Lu - Deha Kitap Yorumu

Kitap Adı: Deha
Yazar: Marie Lu
Orijinal Adı: Legend
Seri Bilgisi: Legend #2
Sayfa Sayısı:360
Basım Yılı:2014
Yayınevi: Pegasus Yayınları

Arka Kapak:

Ustaca Tasarlanmış Bir Dünya, Siyasi Oyunlar Ve Bir Entrika Ağı… Efsane'nin Nefes Kesici Devam Kitabı

June ile Day'in yaralı bir halde Cumhuriyet'ten firar etmelerinin üzerinden yedi gün geçmiştir. Bu sırada en akla gelmeyecek şey gerçekleşir: 
Seçmen Primo ölür ve yerini oğlu Anden alır. Cumhuriyet kaçınılmaz bir şekilde kaosa sürüklenirken ikili, Day'in erkek kardeşini kurtarmak ve onları Koloniler'e götürmek için yardım etmeye gönüllü bir grup Vatansever isyancıyla güçlerini birleştirir. Ancak Vatanseverlerin bir talebi vardır: June ve Day yeni Seçmen'e suikast düzenlemelidir.
Bu eylem, uluslarına değişimi getirmek ve çok uzun süredir susturulan bir halka sesini geri kazandırmak için ellerindeki tek şanstır. Ancak June bu yeni Seçmen'in, babasına hiç benzemediğini fark ederek kararsızlığa düşer. Ya Anden yeni bir başlangıcın anahtarıysa ve Vatanseverler yanılıyorsa? Ya devrim yolu kayıp vermekten, intikam almaktan ve kan dökmekten geçmiyorsa?


       Araya başka kitap sokmadan soluksuz Okudugum bir serinin daha 2. Kitabını bitirmiş bulunmaktayım. Zaten bir serinin bütün kitapları çevrilip de ben hepsini alana kadar okumam sonra araya zaman giriyor ufak tefek karakterleri unutuyorum bu kimdi neydi derken heyecan kaçıyor. Neyse uzatmayayım.
              Efsane'de Day ve June Cumhuriyet'ten kaçmıştı hatırlarsanız, idam kararı, vatanseverlerin gelişi, askerlerin tepkisi falan olaylar olaylar yani. Deha'da ise Day kardeşini kurtarmak ve birlikte kolonilere kaçmak istiyor. Çözümü Tess'in de katıldığı vatanseverlere katılmakta buluyor. Bu sırada ülkenin başındaki seçmen primo ölüyor yerini oğlu Anden alıyor. 

Vatanseverler ise bir suikast planlıyor. Yeni Seçmen Anden'i öldürüp Cumhuriyetten kurtulmak istiyorlar ve bunun için Day ve June'a ihtiyaçları var. 
              Day'e bir teklif sunuyorlar : Anden'i öldürürse vatanseverler kardeşini kurtarır. 
June'un bu plandaki görevi ise Anden'i yanlış tarafa yönlendirerek tam suikastın göbeğine düşürmek. Bu yüzden kaçtığı  Cumhuriyet'in kollarına geri dönmesi gerekiyor.  
              June gördüğüm en zeki ve güçlü kadın karakter. Her işte mantığıyla hareket ediyor duygularının karışmasına izin vermiyor ve dikkati sayesinde en ufak açığı fark ediyor. Day için kendi hayatını riske atıyor, Day istedi diye vatanseverlere katılıyor, suikasta yardımcı oluyor. Yine de fazla sevmiyorum çok kibirli geliyor bana ısınamadım yani.  

       Acaba Anden'i öldürmek doğru mu? istedikleri sonuca ulaşmalarını sağlayacak mi? Bunlar hep June'u meşgul eden sorulardı. 

       Deha'da iki karakterin de yaşadığı kafa karışıklıklarını, düştükleri ikilemleri, kalp kırıklıklarını,  fazlasıyla hissediyoruz ama bu kitap daha çok June'a aitti. Ölümcül kararları veren, olay akışını elinde tutan oydu. 
       Day daha çok June ile olan ilişkisi hakkında tereddütteyken June ise Anden konusunda tereddüt yaşadı, yanlış yaptıklarını hissetti. Anden'in June'a karşı hissettiği duygular da cabası. Day'in kıskançlıkları, duygu karmaşıklıkları, güvensizlikleri baya yoğundu. Küçük kız kardeşi gibi gördüğü Tess'in Day'e duygularını açması da pek yardımcı olmadı. 


       Deha bu yılın okudugum 50. kitabıydı. Ve gerçekten kitap gibi kitaptı. İlk başlarda efsane kadar beğenmesem de, sonuçta geçiş kitabı sıkıcı olmasını bekliyordum, daha sonraları böyle bir düşünceye sahip olduğum için utandım. Aksiyonun âlâsını yaşadım. 
Resmen kitabın içinde sürüklendim. Ama o sonu beni bitirdi. Karanlık Zihinler'in sonuyla kapışır derece bir sondu. Okuduğum en kötü sonlardandı. Yaptığını beğendin mi Marie? Yine de üstün kurgusu, müthiş karakterleri ve inanılmaz olaylarıyla bu seri kalbimin şu anlık tek sahibi gibi duruyor. 


Puanım:






7 Haziran 2015 Pazar

Marie Lu - Efsane Kitap Yorumu


Kitap Adı: Efsane
Yazar: Marie Lu
Orijinal Adı: Legend
Seri Bilgisi: Legend #1
Sayfa Sayısı:320
Basım Yılı:2014
Yayınevi: Pegasus Yayınları


Arka Kapak:
Gerçek, Efsane'ye dönüşecek

Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri'nin batı kıyısı olarak bilinen yerde şimdi Cumhuriyet adında, komşularıyla sürekli savaşan bir ülke vardır. Cumhuriyet'in seçkin sınıfından gelen on beş yaşındaki üstün yetenekli June, askerî bir dehaya sahiptir. İtaatkâr, hırslı ve kendini ülkesine adamış bu genç kız onun uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. Fakir bir aileden gelen on beş yaşındaki Day ise ülkenin en çok aranan suçlusu ve bir devlet düşmanıdır. Kendisi gibi asker olan ağabeyi Metias öldürülünce June, Day'in peşine düşer. İnandıkları şeyler uğruna savaşan bu iki gencin kesi?en yolları, onları Cumhuriyet'in karanlık sırlarına götürecektir.



       Efsane, adının tam anlamıyla hakkını veren bir kitaptı bence.
       Amerika Birleşik Devletleri artık yok. Yerinde Cumhuriyet adında bir ülke var ve Kolonilerle sürekli savaş halinde. Ülke resmen iki kısımdan oluşuyor zenginler ve aşırı derecede fakirler. Salgın bir hastalık da sürekli fakir kesimdekilerin hayatını -olandan daha fazla- zehir edip sevdiklerini ellerinden alıyor. Bu vebanın ilaçları ve aşıları elit tabakanın elinde. 
Cumhuriyet askerleri düzenli olarak evlere baskın yapıp veba taraması yapıyor. Evde veba varsa kırmızı sprey boyayla evin kapısına X çiziyorlar. 

       Hastalıklar, toplumun bölünmesi vs daha kötüsü olamaz derken bir de 10 yaşına gelen çocuklar Deneme adı verilen teste girmek zorundalar. Başarılı olamayanlar çalışma kamplarına -yani herkes öyle zannediyor- gönderiliyor. Başarılı olanlar da puanlarına göre liseye ve üniversiteye gitme hakkı kazanıyorlar, devletin üst kademelerinde görev alma imkanı buluyorlar. Tabi ki Deneme'de başarısız olanlar beklendiği üzere fakir tabakadan gelenler.  
       Deneme'den 1500 tam puan alan ise tek kişi var, June. Daha önce hiç tam puan alan olmamış.
June, seçkin tabakadan gelen zengin bir ailenin kızı fakat ailesini trafik kazasında kaybettiği için abisiyle birlikte büyümüş. Abisi Cumhuriyet'in askerlerinden biri. June askeri bir deha, zekası çok parlak. Yaşıtlarından çok önce -12 yaşındayken- üniversiteye gitmiş, bütün derslerden en yüksek notları almış. Başarılı bir asker olup Cumhuriyet için savaşmak istiyor. Ülkesi için her şeyi yapmaya hazır. 

       Day, Deneme'de başarısız olmuş, insanlardan ve Cumhuriyet'ten çaldıklarını karaborsada satarak geçinen ve bu ufak tefek suçlarından dolayı Cumhuriyet tarafından aranan ama gören kimse olmadığı için neye benzediği bilinmeyen bir çocuk. Çocuk diyorum çünkü henüz 15 yaşında. Yakalanamadığı için de Cumhuriyet bunu dert etmiş.   

       Day'in veba ilaçları çalma girişiminden sonra June, Komutan Jameson tarafından çağırılıyor. Allah'ım o komutan ne sevimsiz ne insandışı bir kadındır ya. June artık Day'i bulmak için görevlendirilmiş bir asker, o artık Ajan Iparis. Ve Day'i bulup cezasını vermek için çok istekli. İntikam isteğiyle dolup taşar vaziyette.  

       Derken bir gün Day, June'u karıştığı sokak dövüşünden kurtarıyor. Tabi birbirlerinin kim olduğunu bilmiyorlar ve Day, June'un kendisini aradığından habersiz. 

       Bu noktadan sonra aşk, güven, dostluk, ihanet, sadakat, aksiyon ne ararsanız var. 
Hani bazı kitaplar olur ilk 100 sayfa kadarı giriş kısmıdır ve insanı acayip sıkar artık kitabı yarım bırakma noktasına geliriz ya işte bu kitap onların tam zıttı. Kapağı açıp da ilk cümleyi okuduğunuz andan itibaren kalbinizi fethediyor sıkıcı geçen hiçbir sayfası yok. Olaylar ilk cümleden başlıyor. 
Yazarın betimlemeleri o kadar gerçekçiydi ki her bir kare gözümde sanki izliyormuşçasına canlandı. 

       Kitap iki karakter ağzından anlatılıyor ve Day'in kısımlarının farklı renkte mürekkeple basılması harika olmuş.
       Karakterler çok güçlü yaratılmış. Yan karakterler bile sanki ana karaktermiş gibiydi. Hepsi kendinden emin, oldukça başarılı, çevik, zor şartlar altında bile tereddüte düşmeyen kişiler. 
Okuduğum en başarılı distopyalardandı -ki etrafta çok fazla distopya var- ve çok akıcıydı. Yalnız tek sorun karakterlerin 15 yaşında olmasıydı. Day'e aşık olayım diyorum olmuyor yani. Gel de sübyancı gibi hissetme. 
              Efsane'yi Okumayı bu kadar geciktiren bi ben varımdır gerçi ama eğer okumayan insanlar varsa mutlaka ve mutlaka okuyun çünkü dehşet kaliteli. 

"Sana sokakta kullandığın ismi hiç sormamıştım. Neden Day?"
"Her gün yeni bir yirmi dört saat demek. Her yeni gün her şeyin tekrar mümkün olması demek. Anın içinde yaşıyorsun, anın içinde ölüyorsun, geçmişi ya da geleceği düşünmeden." Vagonun açık kapısından karanlık su şeritlerinin dünyayı örttüğü yere doğru baktı. "Işıkta yürümeye çalışıyorsun."


"Muhteşemsin," dedi. "Ama benim gibi birinin yanında kaldığın için ahmaksın."
Elini tutarken gözlerimi kapadım. "O zaman ikimiz de ahmağız."
 Puanım: 


KABT #3 Tess Gerritsen - Diriliş Kitap Yorumu

Kitap Adı: Diriliş
Yazar: Tess Gerritsen
Orijinal Adı: Die Again
Seri Bilgisi: Rizzoli&Isles, #11
Sayfa Sayısı: 464
Basım Tarihi: 2015
Yayınevi: Martı Yayınları

Arka Kapak: 
"Bir daha yaşayabilmek için iki kere ölen benim."

Her şey, usta bir avcı olan Leon Gott'un, evinin garajında ölü bulunmasıyla başlar. Dedektif Rizzoli ve Doktor Isles bu esrarengiz ölümün detaylarını araştırdıkça aralarında benzerlikler bulunan diğer vakalara ulaşırlar. Nihayetinde, yaptıkları araştırma onları altı yıl önce bir safari sırasında Afrika'da işlenen turist cinayetlerine kadar götürür.

Gözü pek ikilinin, katliamların ardındaki sır perdesini kaldırmak için o lanetli safariden kurtulabilen tek kişiye, Millie Jacobson'a ulaşmaları gerekir. Ancak genç kadın hâlâ tehlikede olduğunu düşünmektedir ve hayatta kalma mücadelesi vererek geçirdiği günleri hatırlamak istemiyordur. Bu yüzden Rizzoli ve Isles için, Millie'yi ikna etmek ve bu sıra dışı cinayetleri aydınlatmak düşündükleri kadar kolay olmayacaktır.



       Diriliş, Rizzoli&Isles serisinin çıkan son kitabı bizim ise 3. tur kitabımız. Benim bu seriyle tanışmam da bu kitap sayesinde oldu ve seriye son kitabıyla giriş yaptım.
       Dedektif Jane Rizzoli ve adli tıp uzmanı Maura Isles gördüğüm en iyi ikililerden biri. Aralarındaki dostluk, güven, uyum mükemmel.

       Kitabımız Botswana'ya safariye giden 7 kişinin tur rehberi ve iz sürücüleriyle birlikte yaptıkları kampı anlatarak başlıyor. İlk gün her şey istedikleri gibi gidiyor. Vahşi doğada yaşanan harika bir gün, kuş sesleri, av hayvanları.. Ta ki bir sabah uyandıklarında iz sürücülerinin öldürüldüğünü görene kadar. İşte her şey o zaman tersine dönüyor. Felaketler zinciri birbirini izliyor.  


      Boston'da ise 64 yaşında usta bir Avcı olam ve tahnit işiyle uğraşan, işinde baya iyi ve neredeyse bütün avcılar tarafından tanınan Leon Gott evin garajında ölü bulunuyor. Ellerinin bir kısmı ise evcil hayvanları tarafından yenmiş. Ne kadar ürkütücü değil mi? Bu iki olay ise 6 yıl önce Botswana gezisinde hayatta kalmış olan tek kişiyle bağlantılı. E bir de aynı gün öldürülen ve Leon Gott'la geçmişinin kesiştiği bilinen bir kadın var. Peki Rizzoli ve Isles bu olayın üstesinden gelebilecek mi? 

      Vahşi hayvanlar, safariler, avcılık, büyük kediler, cinayetler, güven ve sadakat, ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgi. Ortada o kadar az ipucu var ki. Okurken şüphelenmediğim tek kişi bile yoktu. Kafam yandı resmen. Ama kesinlikle en beklemediğim insan darbeyi vurdu. Zaten bir cinayet romanından beklenen de bu değil mi? Hele o son sayfa yok mu. Yüreğim paramparça oldu resmen. Okuduğum ilk Tess Gerritsen kitabıydı ama son olmayacağından eminim. Son kitaptan başlamış bile olsam olaylarda kopukluk yaşamadım. Çok sürükleyiciydi bir günde biten kitaplardan ama sindire sindire okunmalı.
Puanım: 


2 Haziran 2015 Salı

Jay Asher - Ölmek İçin On Üç Sebep Kitap Yorumu



Kitap Adı: 
Ölmek İçin On Üç Sebep
Yazar:Jay Asher
Orijinal Adi: Thirteen Reasons Why
Sayfa Sayısı:312
Basım Yılı:2014
Yayınevi:Artemis Yayinlari


Arka Kapak:
Geleceği stop tuşu ile durduramazsınız.
Geçmişi geri saramazsınız.
Sırrı öğrenmenin tek yolu
... playe basmak.

Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi.
ClayJensen, Hannahnın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu. Hannah ölmüştü. Sırları da onunla birlikte gömülmeliydi.
Ancak Hannah'nın sesi, Claye kasetlerde onun da adının geçtiğini söyledi. Clay gece boyunca kasetleri dinledi.
... Öğrendiği şey, hayatını sonsuza dek değiştirecekti.
      Ölmek için 13 sebep tam reading slump dönemine girdim derken yardımıma yetişti.
Hannah Baker'ın ani ölümüyle her şey alt üst oluyor. Clay'ın her gün yüzüne baktığı insanlarin gizledikleri sırlar aslında hepsini birbirine bağlayan bir olayın kilit noktası, Hannah'nın intihari. Bir gün Clay Jensen kapısının önünde ayakkabı kutusu buluyor. İçinde de 7 tane kaset. Her birinin 2 yüzünde olmak üzere toplam 13 kayıt. Kimden geldiği belli değil. Clay kasetleri dinlemeye başladığında duydugu sesle şok oluyor. Bu ses intihar eden Hannah Baker'ın sesi.
      Hannah'nın intihari öyle kolayca unutulmayacak çünkü Hannah'nın doldurduğu kasetler intihar etmesine katkıda bulunan herkese sırayla gönderilecektir. Hannah'nin ölmesine sebep olan 13 farklı kişi. O 13 kişinin hepsi dinlemek zorunda çünkü Hannah dinlemeyenler için de önlemini almış. Peki Clay bu işin neresinde? İşte duyduğu bu merakla bütün gece kasetleri dinler Clay. Ve öğrendikleri şeyler tokat misali çarpar yüzüne.      Kitabın adı çok karamsar gibi geliyor değil mi? Aslında öyle de olmalı. Bu kitap bir kızın hayatının çevresindeki kişilerle, onların farkında olarak ya da olmayarak yaptıkları davranışlarıyla ne hale geldiğinin en güzel örneği.       Toplum öyle bir yer ki herkes hem eleştirilmemek ister kimse kendi hakkında konuşmasın ister hem de karşısındakinin eksikleriyle alay edip yüzüne vurur. En ufak hatada nasıl rezil etsem diye düşünürler. Derler ya kendine nasıl davranılmasını istersen karşındakine de öyle davran. Biz asla öyle bir toplum olamayız. Hannah'nın çevresindekiler de öyle değilmiş ki Hannah intiharı kurtuluş olarak görmüş. Arkasında kasetler bırakmış bir atom bombası misali kendisine yapılanların etkisini arkadaşları o öldükten sonra hissetsin diye.       Belki bize gore ufacık bir davranış, ufacık bir laf karşımızdakinin sınırlarına ulaşmış sabrına fazla gelir. Belki bir şey yapmadık sanarken aslında çok büyük hasarlar vermişizdir. Bilemeyiz ki...      Hannah'nın da dediği gibi kar topu yavaş yavaş büyüdü ve sonunda yıkımı çok fena oldu. Ölen için değil de kalanlar için felaket aslında. Ölen kurtuldu değil mi? Aslında bu kitap hepimize bir ders, toplum dersi. Kendi bencilliklerimize yenilmemizin nasıl sonuçlar doğuracağının hikayesi. Hannah içimizden biri, aslında hepimiz olabilir. Lütfen duyduğunuz bütün dedikodulara inanmayın, onları yaymayın. Karşınızdakini sürekli eleştirmeyin. Bunların ahlaki açıdan yasak olmasının bir sebebi var. Belki bir gün anlayışınız sayesinde birinin hayatını kurtarırsınız.
"Aşkım bir okyanus olsaydı, 
  Karaya yer kalmazdı. 
 Aşkım bir çöl olsaydı, 
Etraf kumdan geçilmezdi.  
Aşkım bir yıldız olsaydı,  
Tek ışık, gecenin bir yarısında. 
Ve aşkımın kanatları olsaydı, 
Süzülseydim havalarda."
"  Eğer sizi ağlatan bir şarkı duyarsanız ve artık ağlamak istemiyorsaniz, o şarkıyı daha fazla dinlemezsiniz.   Ama kendinizden kaçamazsınız. Kendinizi daha fazla görmemeye karar veremezsiniz.Kafanızdaki gürültünün sesini kısmaya, onu kapatmaya karar veremezsiniz."

Puanım: