8 Ocak 2017 Pazar

Lauren Oliver - Deliryum Kitap Yorumu & Devam Kitapları

   
Kitap Adı: Deliryum
Yazar Adı: Lauren Oliver
Orijinal Adı: Delirium
Seri Bilgisi: Delirium #1

Sayfa Sayısı: 504
Basım Yılı: 2014

Arka Kapak:

Aşk tedavisinden sonar sonsuza dek mutlu ve güvende olacağımı söylediler.Ve ben, onlara hep inandım.Şimdiye dek.Şimdi artık her şey değişti.Artık, bir yalanın baskısı altında yüzyıl yaşamaktansa, aşk hastalığıyla geçireceğim kısacık bir ömrü tercih ederim.





         Herkese merhaba ^^


       Bugün efsane güzellikte bir kitabın yorumunu paylaşacağım. Deliryum'u elimden çok az bir süre bırakıp gün boyu okudum. Bittiği için yaşadığım üzüntü ama devamının elimde olmasından dolayı duydugum sevinç birbirine girmiş durumda. Cümleleri toparlayamıyorum.



      Aslında seri olarak yorumunu girmek istedim ama önce ilk kitabın güzelliğini fark ederseniz serinin devamının geleceğinden fazlasıyla eminim. Gelelim yoruma.


      

       Lena'nın yaşadığı yerde aşk, bulaşıcı bir hastalık sayılıyor adı da deliria. Bu yüzden 18 yaşına gelen herkes birtakım ameliyattan geçerek bu enfeksiyonu kapma riskinden kurtuluyor ve ameliyat mecburi. Eğer enfeksiyon kapan olursa ve 18 yaşından küçükse ameliyat tarihini erkene alıyorlar ve bu çok büyük bir risk. Çoğu zaman delirmelere yol açıyor. O yüzden aşık olmak çok büyük bir risk, kesinlikle yasak. Ve ölümcül.

     
        Deliria'ya yakalanan çoğu insan tedaviye direniyor ve intihar ediyor.

Aşklarını unutmaktansa ölmeyi tercih ediyorlar.


       Ülkedeki insanlar ameliyat sonrasında kendileri için uygun görülen eş listesinden bir aday seçip ömür boyu 'sağlıklı' bir hayat yaşıyorlar ama seçtikleri eşleriyle biraz fazla temas etmek bile yasak, arzular ve istekler kesinlikle yasak. Mesela fazla gülmek bile yasak çünkü bu da deliria belirtisi sayılıyor. Ayrıca tedavi edilmeyenlerin gece 9'dan sonra dışarı çıkması yasak. Aşk kelimesini kullanmak tamamen yasak. Telefonlar dinleniyor ve eğer aşk veya sempatizan gibi kelimeler duyarlarsa, kelimeleri kullananlar anında çürüyen kadar lahitlere atılıyorlar. Hatta nefret de yasak. Çünkü nefret güçlü bir duygudur beraberinde arzuyu getirir o da aşk demektir.

Duygulardan arınmış bir şekilde sıradan, tekdüze bir hayat. Devlet bunu sağlıyor. Sizi tehlikelerden koruyor, acı çekmenizi engelliyor. Her şeye onlar karar veriyor. Yapılacak çocuk sayısından dinlenen müziklere kadar. Her yanı yasaklarla ve kısıtlamalarla dolu, güvenli bir yer.
Lena'nın deliria riskinden kurtulmasına sayılı günler var sonrasında ona vaat edildiği gibi sakin bir hayat yaşayacak. Çünkü annesi daha önce deliria yüzünden gözlerinin önünde intihar ediyor ve Lena genetik olduğu varsayılan bu hastalığa yakalanma riski taşıyor.


       Lena mutluydu ta ki aslında her şeyin bir yalan olduğunu anladığı güne kadar.



       İşte orada devreye Alex giriyor. Eğer deliria böyle bir hastalıksa ben de üç beş doz alayım diyorsunuz çünkü Alex insana bunları söylettiriyor. Bir de sürekli elektrik verilen çitlerin öteki tarafı var. Orada yaşayanlara Sakatlar deniliyor. Devlete ve tedaviye bütün varlıklarıyla karşı çıkanlar.

Aslında var oldukları bile şehir efsanesi olarak düşünülüyor çünkü devlet onları gizli tutuyor ve varlıklarını reddediyor.


       Konu bakımından özgün müydü derseniz değildi. Daha önce okumuş olduğum Kurucunun Kızı ve Eşleşme kitaplarının harmanlanmış haliydi hatta biraz da karakterler bakımından Karanlık Zihinleri hatırlattı bana ama kesinlikle hepsinden abartısız 2-3 kat güzeldi.



       Karakterleri olsun, işlenişi olsun, yaşattığı duygular olsun mükemmeldi. Yazarın dili çok güzeldi. Giriş kitabı olmasına ve diğer kitaplara oranla daha az aksiyon olmasına rağmen kalbim ağzımda okudum kitabı. Her sayfası soluksuz okutturdu.

Asla bırakamadım. Özellikle Alex'in kitaba girdiği sayfalardan itibaren kendimi kitabın içinde kaybettim. Çok güzeldi ya.


       Lena'nın bazı hareketleri sinirimi bozdu. İlk başlarda çok pısırık ve korkak bir kızdı. Düşündüklerini ve hislerini karşı tarafa söylemeye çekiniyordu. Yine de bu ufak tefek detaylar puan kırmama bir sebep değil. Alex bütün eksiklikleri önemsizleştirdi. Kitabı kusursuzlaştırdı. Kitabı o kadar çok sevdim ki sürekli baştan başlayasım geldi. Zaten ileriki kitaplarda karakterler öyle bir değişiyor ki. Bambaşka kişiler oluyorlar.


       Ve o Lena.... Allah seni bildiği gibi yapsın. 2. kitabın sonunda kalbime bir hançer saplandı o kadar çok acı çektim ki. Her yeri ihanet kokusu sardı. Lena güçlü ve cesur bir karaktere dönüştü. Fakat ne kadar güçlü olursa olsun bu yaptıklarını asla ve asla affetmeyeceğim. Bu kadar iradesiz olduğun için senden nefret ediyorum Lena.



       Her kitap için daha güzeli olamaz derken bir sonraki kitaba geçtiğimde Allahım bu nasıl mükemmellik demekten kendimi alamadım. Yazarın her kitap bitiminde kendini fazlasıyla geliştirdiğini fark ediyorsunuz zaten.


       Sadece çeviri kısmında ufak bir kusur var. Aynı kişi tarafından çevrilmiş fakat bir kitapta çitin öteki tarafındakilerin adı Gereksizler diye çevrilirken bir kitapta Sakatlar diye çevrilmiş. Hapishanenin adı bir kitapta Lahitler olarak diğerinde Mezarlar olarak çevrilmiş. Bu tarz ufak tefek farklar vardı. Yine de hiç ama hiç problem değildi.


       Kitabın içinde sürüklendiğinizi hissediyorsunuz. Alıp götürüyor. Ufak bir detay var şimdiki zamanla yazılmış belki bu kısımdan hoşunuza gitmeyebilir gerçi ben 2. kitabın sonuna gelene kadar hangi zamanla yazıldığını fark etmemişim bile.



       3. kitapta aksiyon tavan. Kalp sıkışmalarına hazır olmanız lazım. Bir dakika durmuyorlar çünkü. Kitabın sonunu okurken üzerimden kocaman bir yük kalktı. İstemsizce kitabı okurken fazlasıyla gerilmişim. O stresi hissediyorsunuz zaten. Kapağı kapattım ve hafifledim ama bir anda o kadar maceranın içinden çıkınca hayatım çok sıradan gelmeye başladı. Her şeyin ucu açık kaldı daha farklı bir şeyler, net bir sonuç bekliyordum 'keşke devamı olsa' şeklinde düşünmeseydim daha iyi olurdu ama bu da kabulümdür.



       Böyle güzel kitaplar okudukça fazlasıyla mutlu oluyorum. Keşke bir imkan olsa da hiç bitmese. Bu seriyi çok fazla okuyan yok gördüğüm kadarıyla. Bekletmeyin okuyun. Çünkü hak ediyor.

Umarım okuyanlar da benim kadar beğenir ki beğeneceğinizden eminim 🙈
Seri Genel Puanım:






"Neden umursuyorsun ki?" diye soruyorum fısıldayarak.
"Sana söylemiştim," diye fısıldıyor. Nefesinin kuşağımın hemen arkasını gıdıkladığını, ensemdeki tüylerin dikilmesine yol açtığını hissedebiliyorum. "Senden hoşlanıyorum."
"Beni tanımıyorsun," diyorum çabucak.
"Ama tanımak istiyorum."

0 yorum:

Yorum Gönder